Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Elma Ağacı

Şeftali ağacını elma vermiyor diye taşa tutamazsınız, budayamaz, kesemezsiniz bunu yapmaya hakkınız yok! Ne kadar su verirseniz verin bahar geldiğinde çiçek açacaktır fakat istediğinizi elde edemeyeceksiniz yine. Suladığınız ağaç bir şeftali ağacıysa asla elma meyvesi vermeyecektir. Elma yemek istiyorsanız bir elma ağacı fidanı almalı ve onu dikmelisiniz. Ve sabretmeli büyümesini, çiçek açmasını beklemelisiniz. Vakti geldiğinde size istediğiniz o meyveyi sunacaktır. Yapmanız gereken tek şey bu... şeftali ağaçlarını rahat bırakma zamanı geldi. geçiyor... Ve elmayı ısırmak istiyorsanız ısırın. Elma ısırılmak için yaratıldı. Ve insan cezalandırılmak...

Nefrete Dair

Nefret de diğer duygular kadar doğal bir duygu. Tabi bu kine dönüşmediği, kalıcı olmadığı sürece böyle. Nefretin de türleri vardır her duygunun olduğu gibi. Faşizmden beslenen nefret en iğrenç nefrettir mesela. Size zararı dokunmayan sizi rahatsız etmeyen bir şeyden, birinden nefret etmek en kibar tanımıyla aptalca. Diğer bir taraftan kimin faşist olduğunu bilmek pek mümkün gibi görünmüyor sanırım. Ernest Hamingway'in bu konuda şöyle bir sözü vardır. " "Faşist olduklarını bilmeyen ama zamanı geldiğini bunu öğrenecek çok insanlar var." Fakat insanda bulunan nefret duygusu her zaman bu kadar aptalca değil. Örneğin insanlar nefret edebilir diktatörlerden, ağzı bozuk politikacılardan; içinde iyiye, doğruya dair hiçbir şey kalmamışlardan. İnsan nefret edebilir yobazlardan, savaş yanlılarından, cinsiyetçilerden, aşk'a sevgiye karşı çıkanlanlardan, saygızlardan... İnsan nefret edebilir insanlıktan uzaklaşmışlardan. Yoksa insan nasıl anlar insan olduğunu, i...

delinin günlüğü-3

not:  bilinçli olarak metnin tamamında küçük harflerin kullanımı tercih edilmiştir. bir kalp ve akıl meselesi "şşşşt orda mısın?" "uykum var..." "gel bir şey söyleyeceğim." "uykum var dedim." "onun hakkında bir şey söyleyecektim ama..." "ne söyleyeceksin?" "ne oldu onu duyunca kaçtı mı hemen uykun?" "çok konuşmada anlat ne anlatacaksan!" "tamam söylüyorum." "bence o da senin gibi..." "benim gibi derken?" "senin gibi aşık işte." "kime bana mı?" "hayır o da senin gibi başkasına aşık" "..." "orda mısın?" "kime aşık sence?" "bilmiyorum ama birine aşık olduğu kesin." "nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" "hiç dikkat etmedin mi?" "neye?" "tıpkı sana benziyor." "nasıl?" "gözlerine bakmadın mı hiç? aynı senin gib...

Ayrışmalı Bütün Sıradanlıklardan

Kendi satırlarıma rastlıyorum okuduğum her şiirde, öyküde dinlediğim her şarkıda. Kendi duygularımdan bir parça buluyorum. Ben yazıcaktım ama bu satırları diyorum. Bunlar benim hissettiklerim, benim duygularım, acılarım... Neden daha önce doğmadım ki? Belkide ben yazardım o satırlar... Şimdi hiçbir anlamı yok hissettiklerimin, yazdıklarımın. Bir başkasını yan sanayisiyim artık. Kendimi şekillendirmem gerekiyor şimdi. Belki biraz aykırı, anarşist... Ayrılmalı, uzaklaşmalı bütün sıradanlıklardan. Benliğimi tamamen değiştirmeli belkide...

Kendini Bil

Bir düşün 10 yıl sonra evlenmişsin. Evindesin eşinle çocuğunla istediğin evde oturuyorsun. Çok iyi bir işin var..." "İyi de benim hayalim bu değil ki!" Kendiniz bilin. Her güzel hayal, herkese uygun değildir. Ayrıca güzellik görecelidir. Her hayal herkese göre güzel değildir. Kendinizi ve ne istediğinizi bilin.

delinin günlüğü-1

not: bilinçli olarak metnin tamamında küçük harflerin kullanımı tercih edilmiştir. su ve ateş "neden olmaz biliyor musun?" "neden?" "çünkü sen hüzünlü bir şarkısın. o ise hareketli bir şarkı." "kendimi değiştiremem ki, hem hüzünlü ve hareketli şarkılar birlikte olamaz mı. bir uzun havadan sonra hep hareketli bir türkü söylenmez mi?" "anlatamadım. şöyle söyleyeyim: sen siyahsın, soğuksun, bir bulutsun, gecesin. o ise rengarenk bir gökkuşağı." "gökkuşağının da buluta ihtiyacı yok mu zaten?" "neden anlamıyorsun?" "asıl sen anlamıyorsun!" "bak son kez anlatmayı deneyeceğim. şöyle düşün sen kağıtsın o ise ateş ona yaklaştığın an yanarsın." "ya yanmak istiyorsam?" "peki ya yakan sen olursan?" "ateş ben mi olursam..." "evet." "ama ben asla onu yakmak istemem ki" "nerden biliyors...

Barış İçin

“Barış istiyorsanız önce sevgiyi yaratın.” demiş Victor Hugo. Barış hayal kurmaktır, her çocuğun hayal kurabildiği bir dünyadır... Huzurdur, güvende hissetmektir, çalışıp üretmektir; korkmadan yaşayabilmek, haddini bilmek, hakkını istemek ve canın yanmadan alabilmektir. Peki ya savaş nedir? Savaş bunların olmadığı bir ortamdır; ırk, din, siyasi görüş gibi insanların çatıştığı konularda karşı karşıya gelmesidir. İnsanlar neden savaş çıkarır? Çıkarlarını korumak, yeni çıkarlar sağlamak, gücünü hâkim güç kılmak, kendisi gibi olmayanları veya itaat etmek istemeyenleri susturup aciz kılmak, inancını yaymak, parasını çoğaltmak... Sayamayacağımız kadar çok sebebi var. Savaş kimi zaman öldürmek, bir yerden kazıyıp atmak kimi zaman ise ayakta kalmak, yok olmamak için yapılır. Bazen de barış için savaşır insanlar. Barışın sağlanması için mutlaka savaşmak mı gerekir? Kalıcı barış savaşmadan da sağlanamaz mı? Akıl ve mantık bağlamında huzur ve güven ortamını sağlamak için insanların birbirin...

delinin günlüğü-2

not: bilinçli olarak metnin tamamında küçü k harflerin kullanımı tercih edilmiştir. adi düzen "dünyayı değiştirmek zincirlerini kırmak isterdim küçükken. yapamadım... izin vermediler. doyuramadım aç çocukları. savaşın hüküm sürdüğü diyarlarda barış hiç sağlanmayacak. hatta başka diyarlara da sıçrayacak, bir virüs gibi... kalpleri kırılacak... aman tanrım bu kadar mı kaybettim ümidimi. hayallerimi kimseyle paylaşamayacak kadar bencil olamam. başkasının da bu adi düzeni değiştirme hayalleri kurmadığını da nerden çıkardım." "ses çıkarmıyorlar ama..." "yapma öldürmek mi istiyorsun beni yeniden ümitlenmeye başlamışken..." "ne yani haksız mıyım?" "peki yeni doğacaklar onlar belki..." "yapma! susmayı öğrenecek onlarda, uslu çocuklar gibi..." "kahretsin! bir kerede yardımcı olsan bana" "aslında..." "ne?" "olabilir" "ne olabilir?" "arada konuşanlar sesl...

Duygular Üstüne

Hayata asla tek bir noktadan bakamazsınız. Bazen yerle bir olduğunuzda her şeye karamsar bir gözle bakacaksınız bazen de bir umut yakalayacak hayatın güzelliğini fark edeceksiniz. Genellikle o güzel, umut dolu tarafı görmeye çalışın ilerlemek için buna ihtiyacınız var. Ama arada bir oturup ağlamayı, karamsarlığı, ümitsizliği de yaşayın. Çünkü hayat öyle bir şey ki içinde her şeyden bir parça barındırıyor ve hüzünde onun bir parçası. Hayatın her anı mutlu geçecek diye bir şey yok. Eğer her an mutluysanız arada bir oturup bir şeyler için üzülmüyorsanız bu bazı şeyleri görmezden geldiğiniz anlamına geliyor. Zira insan hayatı içinde acı inkar edilemez bir yer kaplıyor. Sizin hayatınızda yer almasa bile acı başkalarının hayatının büyük bir parçasını oluşturuyor. Ve dünya üzerinde acılar hiç dinmiyor. Belki de bunu savunacak mutlu olmak için doğru olanın bazı şeyleri görmezden gelmek olduğunu söyleyeceksiniz. Fakat insan içinde yer aldığı habitatın acı gerçeklerini ve çarpıklıklarını görme...

Aşk Üstüne

Henüz tanımını bulamadığım, adını şiirlerde, şarkılarda sıkça duyduğum bir kavram. Tanımını tam olarak bilmediğim için bu güne kadar hiç aşık oldum mu bilemiyorum. Ama eğer daha önce yaşadığım duyguların adına aşk deniliyorsa evet aşık oldum o halde. Hem de birçok kere. Ama aşkı tarif edemem, tanımlayamam. Ayaklarınızın yerden kesileceğini, sizi çok değiştireceğini söyleyebilirim. Ve elbette bazen acı çekeceksiniz.  Ama aşk mükemmel bir şey. Beklide tanrının yarattığı en güzel şey.... 2018/Kasım

Modern Kölecilik

Zaman geçiyor, çağ değişiyor insanlar gelişiyor. Ortada bir iş işveren olduğu sürece işçi sınıfı da var olmaya devam edecektir. Var olan bu işçi sınıfı işi yapmasına rağmen en az kârlı çıkan olmaya mahkumdur nedense. “Herkes hak ettiğini alırmış.” Öyle diyor sistem. Şöyle bir durup düşündüğünüzde aslında herkesin hak ettiğini almadığını rahatlıkla fark edebilirsiniz. Bu durumda sistem yalan söylüyor, işçi diye sınıflandırdığı insanlar birer modern köle aslında. Zamanla işçide işverende değişebiliyor fakat statüler değişmiyor hep aynı. Yine bir işçi ve yine bir işveren mutlaka var olamaya devam ediyor. Köle yani işçi itiraz edip işinden ayrılabilir ama ertesi gün yeni bir sahip pardon işveren buluyor kendine. Sistemin değiştirdiği tek bir şey var: İşçi olağanüstü bir gayret göstererek işveren olabilir günün birinde. Onun dışında işçiler tam anlamıyla birer modern köle. 2018

Olasılık

İstanbul’u çekilmez hale getiren en büyük etken trafik olsa gerek. Bir’de beton yığınları, korna sesleri, geçim derdi... Tüm bunları düşündüğümde neden mutlu olmadığımı, sabahları bir yerlere yetişmek için koşturan insanların asık suratlı olduğunu ve martıların neden etçil olduğu halde simit yemeğe mahkum edildiğini daha iyi anlıyorum. Otobüs durağa yanaştı. “Arkaya doğru ilerleyelim lütfen. ”diye bağırıyor şoför. Birileri inerken birileri biniyor otobüse . Yol hep aynı ama... Bense cama dayamış müzik dinliyorum. Sıkça düşünüyorum bu aralar bindiğim aracın kaza yapma olasılığını, bazı  çocukların neden açlıktan öldüğünü ve yıl başında piyangonun bana çıkma ihtimalini. Sanırım bütün bunları düşünmemde beni bekleyen üniversite sınavının ve o sınav sonrası olasılıkların payı büyük. Olasılıklara bağlı çünkü hayatım. Barajı geçip iyi bir puan alırsam tercih, tercih sonucunda tutturabilirsem eğer istediğim üniversiteye gidebilir.  Ve eğer istediğim üniversiteye gidebilirsem sevd...

Su Kabı

Hava bunaltıcı derecede sıcaktı. Kaldırımda küçük bir kedi yaşlı kadının doldurduğu kapta su içiyordu. Biraz sonra kızıl kürklü küçük kedinin yanına bir çalı kuşu kondu. Sıcaktan bunalmış dili damağı kurumuştu. Minik kuş tastan bir yudum su içebilmek için ufak adımlarla kediye doğru iyice sokuldu. Tam küçük0 gagasını suya değdirmişti ki; su içmekte olan kediyle göz göze geldi. Kedi hırlayarak küçük kuşa patisiyle saldırdı. Kuş kavurucu sıcakta parıl parıl parlayan güneşe doğru havalandı ve gözden kayboldu. Kızıl kürklü küçük tombul kedi tek başına kalmış suyunu kana kana içiyordu. Kapının önüne su koyan yaşlı kadın ellerinde içi mama ve su dolu iki yeni kap getirdi. Kedi yaşlı kadının etrafında dört dönüyor onu sevmesi için başını kadını bacaklarına sürtüyordu. Kadın oturmuş kediyi severken sokaktan bir eskici geçiyordu. “Eskiciii, eskiciii...” diye bağırıyordu. Bir kadın yukarıdan, “Eskici bekle.” diye seslendi eskiciye. Adam arabasını kenara çekip kadının gelmesini bekledi. Eskici...

Yalnızlık Üstüne

Yalnızlığın korur seni... Yalnızlık bir kalkandır. Seni dışardan gelebilecek her türlü darbeden korur. Dost kazığından, aşk acısından, hayal kırıklığından... Yalnız,  yalnızlığını seversin zamanla. Yalnız olduğunda mutlu olur kalabalıklardan nefret etmeye başlarsın. Her insan bir tehdit oluşturuyordur çünkü sana karşı. Kırılmak istemezsin, bağlanmak, hayal kırıklığına uğramak... Sevmek, aşık olmak ve güvenmek yalnızlığını tehdit eden en büyük etmenlerdir. Onlardan uzak durmalısın. Akdi takdirde yalnızlığın son bulur. Ve her an hayal kırıklığına uğratılma, terk edilme, arkadan bıçaklanma korkusuyla baş başa kalabilirsin... Ya hayal kırıklığına uğradığın, aldatıldığın için tercih edersin yalnızlığı ya da birileri seni istemediği için zamanla yalnızlaşırsın. Sen istemediğin halde... Ya sen istersin yalnızlığı  ya da seni istemezler tatmak zorunda kalırsın yalnızlığı. Her iki hikayede de kötüler var. Kırık kalpler ve acılar var... Yalnızlık; yalnız sen istediğin müddetçe güz...

Ölüm üstüne

Hayat merhaba diyecek her canlıyı bekleyen en olağan ve en kesin şey ölümdür. Hiçbir canlı ölümden kaçamaz. Yaratıcı, can verdiği varlıklara belli bir ömür biçmiş ve günü geldiğinde vadesi  dolan her canlı ölümü tadacaktır. Ölüm; bir canlının bütün hayati özelliklerini tamamen yitirmesi sonucu meydan gelen olgudur. Ölüm her ne kadar bir son gibi gözükse de bazı kesimler ve dinler tarafından ölüm; yeniden doğuş anlamına gelir. Tarih boyunca pek düşünürde bu görüşe katılmıştır. Bence ölüm bir kara kutu. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz bir kara kutu. Dokunmaya cesaret edemediğimiz, bir o kadar da merak ettiğimiz bir kara kutu...   2018

Delilik

Öyle bir delilik yapmalı ki bütün dünya ayağa kalksın... Delilik ulaşması zor bir mertebe, zaman zaman çevremizdeki delilerin davranışlarını aptalca bulup,şaşırsakta anlayamıyoruz onları. Ama zaman zamanda hepimiz onların yerinde olmayı çok istiyoruz. Delilik; insanın anlayamadığı, normalin dışında kalana denir. Bu arada normalde her yerde normal değildir. Normal olan şeyi toplumun genel yargıları belirler. Çoğunlukta olana normaldir yani. Çoğunluk el değiştirdiğinde ise normallikte tanım değiştirebilir. Delilik, iki ayrı kutuptan ibaret aslında. İki ayrı türü var deliliğin. Hiçbir şeyin farkında olmayan, diyalektik yapamayan deliler var. Bir de uçta yaşayan sıradan insanlardan daha fazla her şeyin farkında olan deliler var. Farkındalığı sıradan insanlardan daha yüksek olan bu deliler sıradan insanların sıradan dünyalarına hapsolmuş hisseder ve kendi hayatlarını sıradanın dışına çıkarıyor bu da sıradan insanlarca delilik olarak adlandırılıyor. Kısaca sıradan normal insan belli norm...

Bağnazlık

Körü körüne inanan o kadar çok insan gördüm ki. Bir keresinde bir arkadaşımla bir konuda tartıştık. Gerçi konuşma pek karşılıklı olmadığı için tartışma demem doğru olur mu bilemiyorum. Tartıştığım, yani sürekli monolog halinde olan kişi dakikalarca körü körüne taraftarı olduğu siyasetçiyi destekledi. Konuşma pek tartışma havasında olmasa da arada bir bana da söz hakkı doğdu ve cevaplayamadığı birkaç soru yöneltim. Sorularıma mantıklı cevaplar gibi taraftarı olduğu insanı körü körüne desteklemeye devam etti. Ve beni yanlış tarafta olmakla suçladı. Günler sonra aynı kişiyle yine bir tartışma ortamında bulunduk. Yine aynı konuyu tartışıyorduk. Bu sefer gerçekten tartışıyorduk. Yani tartışma diyaloglar halinde süregeliyordu. Ve geçen sefer ters düştüğüm arkadaşımla bu sefer aynı fikirdeydik. Fikrini değiştirmiş olmalı diye düşünerek mutlu oldum. Ama daha sonra öğrendim ki meğer taraftarı olduğu siyasetçi fikrini değiştirmiş. Dolayısıyla o da körü körüne yine tuttuğu siyasetçiyi destekliyo...

Uyku Ve Ölüm Üstüne

Uyku, ölüme hazırlanması için tanrı tarafından insanlara verilmiş bir armağandır. Düşünsenize uyku olmadan 24 saat durmadan dolu dolu bir gün geçirdiğinizi. İnsan arada bir ölmek ister, uykuda ölmemize sebebiyet veren yorgunluğumuzu atmak için güzel bir yol. Uyurken kısa bir süreliğinde olsa ölüyoruz en nihayetinde. Belkide hayatta kalmamızı sağlamak için tanrının bize bir işaretidir. Böylelikle ölümle yaşam arasındaki farkı azda olsa anlayabiliriz. Ve tanrının oyununu,  düzenini bozmadan yaşamaya devam ediyoruz. Tanrının uykuyu tam olarak neden yarattığını bilmiyorum ama eğer ölüm en az uyku kadar rahatlatıyor ise hemen şimdi sonsuza dek uyumaya hazırım... 2018