Benzemez Kimse Sana
"Kendi hayatını ziyan ediyorsun. Nereye kadar bakacaksın ona."
"Ne varmış hayatımda ben memnunum yaşantımdan. Onu terk etmemi nasıl beklersin benden."
"Terk etmeyeceksin ki. Alt tarafı bir huzur evine yerleştireceksin ve görmek istediğin zaman yine göreceksin onu."
"Teyze yeter. Babamı bırakmayacağım."
"Annen gibi dik başlısın kendi hayatını mahvediyorsun sende. Kim olduğunu bile bilmiyor. Ha seninle yaşamış ha bir huzur evinde."
"Ama ben onun kim olduğunu biliyorum. Bile isteye onu bırakamam. Küçükken onun bana baktığı gibi bende ona bakıyorum ve bundan memnunum."
"Öz baban bile değil..."
"Bu neyi değiştirir ki... öz babam bizi terk edip gitmişken o bize baktı. Annem öldükten sonra bile o beni asla ihmal etmedi."
"Tamam kızım kızma bana sadece senin mutluluğunu istiyorum."
"Düşünme teyze böyle düşüneceksen düşünme. Ben gidiyorum."
"Nereye yemek yiyecektik daha."
"Doydum ben"
Günden güne yitiriyorum onu. O benden uzaklaştıkça, gözlerimin içine bir yabancıya bakar gibi baktıkça kahroluyorum. Karşımda duran adamın bir zamanlar beni omuzlarına alıp koşturduğu günleri özlüyorum.
"Sen kimsin? Asuman... Asuman nerde"
"Benim baba kızın."
"Sevgi... sevgi annen nerde?"
"Hatırladın mı beni baba?"
"Okuldan mı kaçtın sen yine?"
"Hayır baba. Okulu bitirdim unuttun mu? Siz çıkabilirsiniz Ceyda Hanım. Yarın izinlisiniz gelmenize gerek yok babamla biraz birlikte vakit geçireceğiz?"
"Tamamdır Sevgi hanım. İyi akşamlar"
"İyi akşamlar."
Her akşam aynı hikaye adımı hala hatırlıyor diye seviniyorum. Tabi hala liseye gittiğimi sanıyor akşamları işten eve döndüğümde annemi sorup duruyor. Oturup anlatıyorum kim olduğumu kim olduğunu...
Aile albümümüzü baştan sona inceliyoruz. Annemle birlikte çekindikleri düğün fotoğraflarını gösteriyorum ona önce. Üç yaşındayım o zamanlar fotoğraflarda.
"Bak buradaki senin yanındaki de annem. Bende arkada teyzemin kucağındayım."
"Asuman mı?"
"Evet hatırladın mı o günü" diyorum heyecanla. Belki bir ihtimal bir şeyler hatırlamıştır diye. Tuhaftır ki yakın geçmişi hatırlamadığı halde eskileri çok iyi hatırlayıveriyor bazen.
Sayfaları çeviriyorum. Diğer resimlerde bakıyor tek tek.
"Bak bunu okula başladığım ilk gün çekmiştik. Hani beni sınıfa kadar bırakıp çıkmıştın da hemen ağlayıp seni istemiştim. İlk gün işe gitmeyip benimle kalmıştın bütün gün."
Sayfaları çeviriyor bütün fotoğraflara tek tek bakıyor. Resimlerde hep üç kişiyiz. Ben annem ve o. Sonra bir sayfadan sonra yalnız ikimiz varız. Annem yok oluyor bir anda. Gülümserken yüzü düşüyor.
"Asuman... asuman nerde?"
"Baba annem..."
Hatırlıyor sanırım bir anlığına. Yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen hatırlıyor. Fotoğraf albümünü bırakıp odasına çekiliyor. Ertesi gün uyandığında ise hiçbir şey hatırlamıyor yine.
Annemi kaybettiğimiz zaman lise son sınıftaydım. Liseyi bitirene kadar teyzemlerde kaldım ama üvey babamla da görüşmeye devam ediyorduk. Onu öz babam gibi görüyordum. Liseyi bitirip üniversiteye geçtiğimde bana çok destek oldu. Üniversitedeyken onun gönderdiği harçlıklar sayesinde okudum. Başka bir şehirde okumama rağmen sürekli beni arayıp soruyordu. Yaz aylarında tatile memlekete onu görmeye giderdim. Bütün yaz çok iyi ağırlardı beni.
Annem öldükten sonra başka bir kadını hayatına almadı. Ona olan aşkı bir türlü sönmedi. Benden başka pek tanıdığı yoktu. Yalnız başına yaşıyordu. Emekliliğe ayrılınca da Akdeniz de bir yazlık alıp oraya yerleşti. Yıllar sonra günün birinde bir telefon geldi. Apar topar babamın yanına gittim. Bana hastalığından bahsetti. Alzheimer’mış.
“Aslında uzun zamandır unutuyordum bazı şeyleri ama yaşlılıktandır deyip geçiştiriyordum. Bir gün taksiye bindiğimde evimin adresini unuttum. Taksiciye nereye gitmem gerektiğini söyleyemedim. Arabadan inip bir banka oturdum. Dakikalarca adresi hatırlamaya çalıştım. Ondan sonra bir doktora görünmeye karar verdim. Gittiğim doktor bana Alzheimer olduğumu söyledi. Aslında sana söylemeyecektim seni endişelendirmek istemiyordum ama seni de unutmaktan korktum. Bir gün olurda seni tamamen unuturum diye korktum.”
Bir huzur evine yerleşmeye karar verdiğini söyledi. Onu bu fikrinden vazgeçirip yanımda İstanbul’a getirdim. Gün geçtikçe gözlerimin önünde kendi benliğini kaybetti babam. Bir insan anılarını kaybettiği zaman işte o zaman ölmüştür. Babam çoktan öldü aslında.
Küçükken her doğum günümde beni lunaparka götürürdü. Annemle birlikte pastayı kesip doğum günümü kutladıktan sonra lunaparka giderdik hep birlikte. Bütün günümüzü orda geçirirdik. Tek tek bütün oyuncaklara bindirirdi beni. En çok atlı karıncayı severdim. Beni bir ata bindirir o da benimle birlikte başka bir ata binerdi.
***
Bu gün babamın doğum günüydü. Fakat onun bundan haberi yoktu. Kendi doğduğu günü bile hatırlamıyordu çünkü artık. Erkenden kalkıp ona bir doğum günü pastası yaptım. En sevdiğinden. Çilekli. Pastanın üstüne bir kaç mum diktim ve onu mutfağa çağırıp sürpriz yaptım. Bir çocuk gibi mutlu oldu. Bir çocuktan farksızdı o an. Ona baktıkça küçükken benim doğum günlerimi kutlarken ki kendimi görüyordum.
Birlikte pastayı yedikten sonra dışarı çıktık. Bir lunaparka götürdüm onu. Atlı karıncaya bindik yine. Eskiden yaptığımız gibi. Pamuk şekeri aldım ona bütün gün gezdik.
Akşam eve döndüğümüzde çok yorulmuştuk. Ama tatlı bir yorgunluktu. Bir kahve yaptım ve karşılıklı oturup içtik.
“Şarkı. Şarkıyı aç.” dedi.
“Hangi şarkıyı?” dedim.
“Bizim şarkımızı. Plak... plağı tak.”
Unutmadığı şeylerden biride annemle onun şarkısıydı. Çok severdi bu şarkıyı. Plak’ı alıp yerine yerleştirdim. Şarkı çalmaya başladı.
“Benzemez kimse sana. Tavrına hayran olayım...”
Not:Haydarpaşa Lisesi Hikaye yarışması için yazmıştım.
Yorumlar
Yorum Gönder